10.03.2014

DOĞRU SORULARLA YAŞAMAK




Cevabını bir türlü bulamadığımız sorular vardır...

Seviyor mu? Seviyor muyum? İnsanın doğasından kaynaklanan en büyük ihtiyaçtır sevmek ve sevilmek. Genellikle kendi kendine sorulan ilk soru budur. 


Şanslı mıyım? Şanssız mıyım? "Falancanın hayatına bak, kedi gibi dört ayak üstüne düşüyor her zaman ya ben?" diye sormadınız mı kendinize hiç?


Mutlu muyum? Mutsuz muyum? diye sorarken aynadaki suretimize şüpheyle, mutluluğun tanımını yapabildik mi ki?


Ölüm bize yapılan en büyük haksızlık mı? Ya da bir armağan mı yaşamak? Cevap belki de bu soruda gizliydi. Mecbur ayrılıklar, bir şeylerden vazgeçmek için yeterli sebep değildir asla. Özellikle de çizdiğimiz yoldan ayrılmak için...

Kendimiz ya da hayat hakkında, ilk vardığımız yargılarda kaldık her zaman. Üstüne üstlük şifreyi çözmüşcesine kibirlendik ve alay ettik bunu beceremeyenlerle. Bütünü göremediğimizi kabullenemedik o çok asil bilge tavırlarımızla. Başkalarının yargılarıyla yaşadığımız gerçeğini kavrayamadık. Oysa ki doğru, gözümüzün önündeydi; elimizi uzatsak tutabileceğimiz mesafede... Aklımızla ulaşabileceğimiz tek sonuç oldu her zaman. Yolculuğumuz boyunca bize klavuzluk edebilecek bir tek doğru... Geliştirilebilir, sürdürülebilir, inançla ve arzuyla yoğrulabilir ama BİR olan doğru. Herkes farklı yollardan ulaşsa da, son kapı her zaman ona açılır. Düşüncelerimiz ürettikçe, çoğaldıkça, kök saldıkça doğru tohumlar alır ve ekeriz hayatımıza. İlk derse ailemizle başlar, okulda öğretmenlerimizle devam ederiz. Topluma karışır kalıplaşır, yaşadığımız ülkenin kurallarına göre de şekilleniriz. Bu süreçte de kendi sorularımızı değil, başkalarının sorularını sorar ve yanıtlamaya çalışırız. Yanlış sonuca giden çözümdeki ilk hatadır bu. Kendi öngörülerimizle sorgulamadan başladığımız her sınav maalesef hüsranla sonuçlanır. Algılarımızın kapandığı, gözlerimizin köreldiği bir dünyanın peşine takıldık gidiyoruz. Fabrikasyon insanların, tüketim toplumunun dayattığı kurallara göre mutsuz, umutsuz, sıradan hayatlar yaşıyoruz. Bütünün içinde olamadığımız gibi, kilometrelerce dışındayız. Çünkü, doğru soruları sormaktan ve bunlara karşılık alacağımız yanıtlardan korkuyoruz.


Çağlar boyunca düşünen ve üreten insan, şimdi neden tekdüzeleşti? Bu sorunun yanıtı, doğrularımıza yolculuğun ilk adımı olmasın sakın? 









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

My heart wants to beat like the wings of the bird that rise. I hear the sounds of the forest. You exist in the softness of winds, You exist ...